BEDİÜZZAMAN
ONTOLOJİSİ
ALLAH
ALLAH’IN ( C.C.) SIFATLARI
Allah’ın
( c.c.) şuun-u Zatiyesinden sonraki mertebe sıfat mertebesidir. Allah’ın (c.c.)
sıfatları, isimlerin menşei, madeni iken, kendisi de şuunat-ı zatiyeden neşet
eder.
“
Ey arkadaş! sani-i Zülcelâl, Vahid ve Vacibü-l Vücud olduğu gibi, bütün sıfat-ı
Kemaliye ile de muttasıftır. Zira âlemde ve masnuatta bulunan kamalat tamamıyla
saniin kemalinden tecelli eden gölgeden muktebestir. Öyleyse, Sanide bulunan
cemal, kemal, hüsün umum kâinatta bulunan umum cemallerden, kemallerden,
hüsünlerden gayr-ı mütenahi derecelerle yüksektir.
Ve
keza, Sani-i Zülcelâl, bütün nevakıstan pak ve münezzehtir. Çünkü noksaniyet,
maddiyatın mahiyetlerindeki istidadın kılletinden ileri gelir. Hâlbuki Cenab-
Hak maddiyattan değildir.”[1]
Kâinattaki
tüm güzelliklerin, olgunlukların kaynağı, Allah’ın (c.c.) kemal ve cemalidir. Kâinattaki
varlıklar kabiliyetleri nispetinde bu cemal ve kemale mazhar olur.
“ i’lem eyyühel-aziz! Cenab-ı
Hakkın ef’ali birbirine münasip, asarı birbirine müşabih, esması birbirine ayna
ve ma’kes, sıfatı birbirine mütedahil,şuunat-ı memzuc…”[2]
Daha önce de alıntıladığımız bu parağrafta, Allah’ın
(c.c.) zatında bu sıfatlar birbirine müdahil, iç içe olarak tanımlanmakta.
“ Çünkü hayat pet çok sıfatın memzuç bir macunu
hükmünde bir ziya, bir tiryaktır… Demek hayat bir nokta-i mihrakiye hükmünde,
muhtelif sıfat birbiri içine girer, belki birbirinin aynı olur. Güya hayat
tamamıyla hem ilimdir, aynı halde kudrettir, aynı halde de hikmet ve
rahmettir.”[3]
Allah’ın (c.c.), hayat sıfatı diğer sıfatlarını
birleştirir. Birbiri ile irtibatlandırır. Bir sıfat kendisi aynı kalarak diğer
sıfatları içerir.
“ الرحمان الرحيم Bu iki sıfatın Lafza-i
Celalden sonra zikirlerini icap eden münasebetlerden birisi şudur ki:
Lafza-i Celalden, celal silsilesi tecelli ettiği gibi bu
iki sıfattan dahi cemal silsilesi tecelli ediyor.
İkincisi: Cenab-ı Hakkın ismi, zat- Akdesine ayn olduğu
cihetle, lafza-i Celal sıfat-ı ayniyeye işarettir. الرحيم de, fiili olan sıfat-ı
gayriyeye imadır. الرحمان dahi, ne ayn nede gayr sıfat-ı sebaya remizdir.”[4]
Besmelenin tefsirinde, lafzatullahtan الله sonra
gelen rahman ve rahim sıfatlarının, celali sıfatlardan sonra cemali sıfatları
ifade ettiği belirtilir. Özel isim olan الله ismi zati sıfatlara, hem isim hem de sıfat
anlamlı الرحمانismi, ne zatın aynı ne de gayrı sıfatlara, sadece
sıfat anlamlı الرحيم ismi
zatın gayrı isimlere işaret eder.
“ Arkadaş! Cenab-ı hakkın sıfat-ı ezeliye âleminde
biri celali, diğeri cemali, iki tür tecellisi vardır.
Celal ile cemalin sıfat-ı ef’al âleminde tecellisinden
lütuf ve kahır, hüzün ve heybet tezahür eder.
Ef’al âlemine tecelli edince تحلية ile تخلية , tezyin
ile tenzih doğar.
Asar ve a’mal âleminden âlem-i ahrete intiba’ edince,
lütuf cennet ve nur olarak, kahır da cehennem ve nar olarak tecelli eder.
Sonra âlem-i zikre in’ikas edince, biri hamd, diğeri
tesbih olmak üzere iki kısma ayrılır.
Sonra âlem-i kelamda tecelli edince, kelamın emir ve
nehye taksimine sebep olur.
Sonra âlem-i irşada intikal edince, irşadı terhib ve
tergib, tebşir ve inzara taksim eder.
Sonra vicdana tecelli edince, reca ve havf husule gelir.”[5]
“ Şu kâinata dikkat edilse, görünüyor ki, içinde
iki unsur var ki, her tarafa uzanmış kök atmış: hayır-şer, güzel-çirkin,
nef’-zarar, kemal- noksan, ziya- zulmet, hidayet- dalalet, nur-nar, iman-
küfür, taat-isyan, havf-muhabbet, gibi asarlarıyla, meyveleriyle, şu kâinatta
ezdad birbiriyle çarpışıyor, daima tagayyür ve tebeddülata mazhar oluyor. Başka
bir âlemin mahsulâtının tezgâhı hükmünde çarkları dönüyor. Elbette, o iki
unsurun birbirine zıt olan dalları ve neticeleri ebede gidecek, temerküz edip
birbirinden ayrılacak, o vakit cennet – cehennem suretinde tezahür edecektir.
Madem âlem-i beka, âlem-i fenadan yapılacaktır. Elbette,
anasır-ı esasiyesi bekaya ve ebede gidecektir. Evet, cennet ve cehennem,
şecere-i hilkatten ebed tarafına uzanıp eğilerek giden dalının iki meyvesidir
ve şu silsile-i kâinatın iki neticesidir ve şu seyl-i şuunatın iki mahzenidir
ve ebede karşı cereyan eden ve dalgalanan mevcudatın iki havuzudur ve lütuf ve
kahrın iki tecelligahıdır ki, dest-i kudret bir hareket-i şedide ile
çalkaladığı vakit, o iki havuz münasip maddelerle dolacaktır.”[6]
Cemali ve celali sıfatların tecellilerinin türlerini,
şümulünü ve sonuçlarını açıklayan iki paragraf sunduk. Bu paragraf, Bediüzaman’ın (R.aleyh) önemli fikirlerinin,
düşüncelerinin çıkış noktasını ifade ediyor.
“ Eğer Cemil-i Zülcelalin esmasındaki hüsünlerin mevcudat
aynalarında bir cilvesini müşahede etmek istersen, zeminin yüzünü küçük bir
bahçe gibi temaşa edecek bir geniş, hayali gözle bak. Ve hem bil ki,
rahmaniyet, rahimiyet, hâkimiyet, adiliyet gibi tabirler, Cenab-ı Hakkın hem
isim, hem fiil, hem sıfat, hem şe’nlerine, işaret ederler.”[7]
“ Ve keza, kâinatı müştemilatı ile beraber içine alan pek
geniş bir merhamet görünüyor. Bu merhamet, rahmet, hikmet, inayet, in’am gibi
çok sıfatları tazammun ediyor.”[8]
“ Esma-i ilahiye ve sıfat-ı kudsiyenin mahiyetlerinde de,
akıl itibariyle hadsiz meratip bulunabilir. Hâlbuki Cenab-ı hak, o sıfat ve
esmanın mümkün ve mütasavver bütün meratibinin en ekmelinde, en ahsenindedir.”[9]
“ …Esma-ı Hüsna’dan ve perdesinin arkasında, sıfat-ı
seb’a-i kudsiyenin ilmelyakin, belki aynel yakin, belki hakkal yakin
derecesinde vücutları ve tahakkukları anlaşılır… ve o güzel isimlerin menbaı
olan yedi sıfat-ı Sübhaniyenin nihayetsiz tecellileriyle, o yedi muhit ve kudsi
sıfatların madeni ve mevsufu olan ezeli ebedi bir Zat-ı Zülcelalin… ve yedi
sıfat-ı subutiye olan hayat, ilim, kudret, irade, sem’, basar, ve kelam
sıfatlarının celalli ve cemalli tecellileri ile tanıttırır, bildirir…
Evet, nasıl ki, kelam sıfatı, vahiyler ve ilhamlarla
Zat-ı Akdesi tanıttırır. Öyle de, kudret sıfatı dahi, mücessem kelimeleri
hükmünde olan san’atlı eserleriyle o Zat-ı Akdesi bildirir ve kâinatı
baştanbaşa bir Furkan-i cismani mahiyetinde gösterip bir kadir-i Zülcelali
tavsif ve ta’rif eder.
Ve ilim sıfatı dahi hikmetli, intizamlı, mizanlı, olan
bütün masnuat miktarınca ve ilimle idare ve tedbir ve temyiz edilen bütün
mahlûkat adedince, mevsufları olan bir tek Zat-ı Akdesi bildirir.
Ve hayat sıfatı ise aynaları olan bütün zihayatları şahit
göstererek zat-ı kayyumu bildirir. Bu kıyasla, görmek ve işitmek, ihtiyar etmek
ve konuşmak sıfatları dahi, her biri birer kâinat kadar Zat-ı Akdesi bildirir,
tanıttırır.[10]
Allah’ın (c.c.)
bazı sıfatları bu sıfatların özellikleri ve tezahürlerinden bahseden
paragrafları da bu şekilde alıntılamış olduk.
[1] Bediüüzaman Said Nursi,
Risale-i Nur Külliyatı, İ.İ’caz, Nesil Yay. İst.1966, II. C. sf. 1219
[2] Bediüüzaman Said Nursi,
Risale-i Nur Külliyatı, M. Nuriye, Nesil Yay. İst.1966, II. C. sf. 1333
[3] Bediüüzaman Said Nursi,
Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Nesil Yay. İst.1966, I. C. sf. 311
[4] Bediüüzaman Said Nursi,
Risale-i Nur Külliyatı, İ.İ’caz, Nesil Yay. İst.1966, II. C. sf. 1161
[5] Bediüüzaman Said Nursi,
Risale-i Nur Külliyatı, İ.İ’caz, Nesil Yay. İst.1966, II. C. sf. 1182
[6] Bediüüzaman Said Nursi,
Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Nesil Yay. İst.1966, I. C. sf. 239
[7] Bediüüzaman Said Nursi,
Risale-i Nur Külliyatı, Şualar, Nesil Yay. İst.1966, I. C. sf. 881
[8] Bediüüzaman Said Nursi,
Risale-i Nur Külliyatı, M. Nuriye, Nesil Yay. İst.1966, II. C. sf. 1301
[9] Bediüüzaman Said Nursi,
Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Nesil Yay. İst.1966, I. C. sf. 281
[10] Bediüüzaman Said Nursi,
Risale-i Nur Külliyatı, Şualar, Nesil Yay. İst.1966, I. C. sf. 917
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder