23 Kasım 2015 Pazartesi

ALLAH’IN ( C.C.) SIFATLARI

BEDİÜZZAMAN  ONTOLOJİSİ

ALLAH

ALLAH’IN ( C.C.) SIFATLARI
            
   Allah’ın ( c.c.) şuun-u Zatiyesinden sonraki mertebe sıfat mertebesidir. Allah’ın (c.c.) sıfatları, isimlerin menşei, madeni iken, kendisi de şuunat-ı zatiyeden neşet eder.
            
   “ Ey arkadaş! sani-i Zülcelâl, Vahid ve Vacibü-l Vücud olduğu gibi, bütün sıfat-ı Kemaliye ile de muttasıftır. Zira âlemde ve masnuatta bulunan kamalat tamamıyla saniin kemalinden tecelli eden gölgeden muktebestir. Öyleyse, Sanide bulunan cemal, kemal, hüsün umum kâinatta bulunan umum cemallerden, kemallerden, hüsünlerden gayr-ı mütenahi derecelerle yüksektir.
            
   Ve keza, Sani-i Zülcelâl, bütün nevakıstan pak ve münezzehtir. Çünkü noksaniyet, maddiyatın mahiyetlerindeki istidadın kılletinden ileri gelir. Hâlbuki Cenab- Hak maddiyattan değildir.”[1]
            
   Kâinattaki tüm güzelliklerin, olgunlukların kaynağı, Allah’ın  (c.c.) kemal ve cemalidir. Kâinattaki varlıklar kabiliyetleri nispetinde bu cemal ve kemale mazhar olur.
            
   “ i’lem eyyühel-aziz! Cenab-ı Hakkın ef’ali birbirine münasip, asarı birbirine müşabih, esması birbirine ayna ve ma’kes, sıfatı birbirine mütedahil,şuunat-ı memzuc…”[2]
            
   Daha önce de alıntıladığımız bu parağrafta, Allah’ın (c.c.) zatında bu sıfatlar birbirine müdahil, iç içe olarak tanımlanmakta.
            
    “ Çünkü hayat pet çok sıfatın memzuç bir macunu hükmünde bir ziya, bir tiryaktır… Demek hayat bir nokta-i mihrakiye hükmünde, muhtelif sıfat birbiri içine girer, belki birbirinin aynı olur. Güya hayat tamamıyla hem ilimdir, aynı halde kudrettir, aynı halde de hikmet ve rahmettir.”[3]
            
    Allah’ın (c.c.), hayat sıfatı diğer sıfatlarını birleştirir. Birbiri ile irtibatlandırır. Bir sıfat kendisi aynı kalarak diğer sıfatları içerir.
             
  “ الرحمان الرحيم   Bu iki sıfatın Lafza-i Celalden sonra zikirlerini icap eden münasebetlerden birisi şudur ki:
           
    Lafza-i Celalden, celal silsilesi tecelli ettiği gibi bu iki sıfattan dahi cemal silsilesi tecelli ediyor.
            
   İkincisi: Cenab-ı Hakkın ismi, zat- Akdesine ayn olduğu cihetle, lafza-i Celal sıfat-ı ayniyeye işarettir.   الرحيم de, fiili olan sıfat-ı gayriyeye imadır. الرحمان dahi, ne ayn nede gayr sıfat-ı sebaya remizdir.”[4]
            
   Besmelenin tefsirinde, lafzatullahtan الله sonra gelen rahman ve rahim sıfatlarının, celali sıfatlardan sonra cemali sıfatları ifade ettiği belirtilir. Özel isim olan الله  ismi zati sıfatlara, hem isim hem de sıfat anlamlı   الرحمانismi, ne zatın aynı ne de gayrı sıfatlara, sadece sıfat anlamlı  الرحيم ismi zatın gayrı isimlere işaret eder.
            
    “ Arkadaş! Cenab-ı hakkın sıfat-ı ezeliye âleminde biri celali, diğeri cemali, iki tür tecellisi vardır.
            
    Celal ile cemalin sıfat-ı ef’al âleminde tecellisinden lütuf ve kahır, hüzün ve heybet tezahür eder.
            
    Ef’al âlemine tecelli edince تحلية  ile  تخلية , tezyin ile tenzih doğar.
           
    Asar ve a’mal âleminden âlem-i ahrete intiba’ edince, lütuf cennet ve nur olarak, kahır da cehennem ve nar olarak tecelli eder.
            
   Sonra âlem-i zikre in’ikas edince, biri hamd, diğeri tesbih olmak üzere iki kısma ayrılır.
            
   Sonra âlem-i kelamda tecelli edince, kelamın emir ve nehye taksimine sebep olur.
            
   Sonra âlem-i irşada intikal edince, irşadı terhib ve tergib, tebşir ve inzara taksim eder.
            
    Sonra vicdana tecelli edince, reca ve havf husule gelir.”[5]
            
   “ Şu kâinata dikkat edilse, görünüyor ki, içinde iki unsur var ki, her tarafa uzanmış kök atmış: hayır-şer, güzel-çirkin, nef’-zarar, kemal- noksan, ziya- zulmet, hidayet- dalalet, nur-nar, iman- küfür, taat-isyan, havf-muhabbet, gibi asarlarıyla, meyveleriyle, şu kâinatta ezdad birbiriyle çarpışıyor, daima tagayyür ve tebeddülata mazhar oluyor. Başka bir âlemin mahsulâtının tezgâhı hükmünde çarkları dönüyor. Elbette, o iki unsurun birbirine zıt olan dalları ve neticeleri ebede gidecek, temerküz edip birbirinden ayrılacak, o vakit cennet – cehennem suretinde tezahür edecektir.
            
    Madem âlem-i beka, âlem-i fenadan yapılacaktır. Elbette, anasır-ı esasiyesi bekaya ve ebede gidecektir. Evet, cennet ve cehennem, şecere-i hilkatten ebed tarafına uzanıp eğilerek giden dalının iki meyvesidir ve şu silsile-i kâinatın iki neticesidir ve şu seyl-i şuunatın iki mahzenidir ve ebede karşı cereyan eden ve dalgalanan mevcudatın iki havuzudur ve lütuf ve kahrın iki tecelligahıdır ki, dest-i kudret bir hareket-i şedide ile çalkaladığı vakit, o iki havuz münasip maddelerle dolacaktır.”[6]
            
   Cemali ve celali sıfatların tecellilerinin türlerini, şümulünü ve sonuçlarını açıklayan iki paragraf sunduk. Bu paragraf,  Bediüzaman’ın (R.aleyh) önemli fikirlerinin, düşüncelerinin çıkış noktasını ifade ediyor.
            
    “ Eğer Cemil-i Zülcelalin esmasındaki hüsünlerin mevcudat aynalarında bir cilvesini müşahede etmek istersen, zeminin yüzünü küçük bir bahçe gibi temaşa edecek bir geniş, hayali gözle bak. Ve hem bil ki, rahmaniyet, rahimiyet, hâkimiyet, adiliyet gibi tabirler, Cenab-ı Hakkın hem isim, hem fiil, hem sıfat, hem şe’nlerine, işaret ederler.”[7]
            
    “ Ve keza, kâinatı müştemilatı ile beraber içine alan pek geniş bir merhamet görünüyor. Bu merhamet, rahmet, hikmet, inayet, in’am gibi çok sıfatları tazammun ediyor.”[8]
            
    “ Esma-i ilahiye ve sıfat-ı kudsiyenin mahiyetlerinde de, akıl itibariyle hadsiz meratip bulunabilir. Hâlbuki Cenab-ı hak, o sıfat ve esmanın mümkün ve mütasavver bütün meratibinin en ekmelinde, en ahsenindedir.”[9]
            
   “ …Esma-ı Hüsna’dan ve perdesinin arkasında, sıfat-ı seb’a-i kudsiyenin ilmelyakin, belki aynel yakin, belki hakkal yakin derecesinde vücutları ve tahakkukları anlaşılır… ve o güzel isimlerin menbaı olan yedi sıfat-ı Sübhaniyenin nihayetsiz tecellileriyle, o yedi muhit ve kudsi sıfatların madeni ve mevsufu olan ezeli ebedi bir Zat-ı Zülcelalin… ve yedi sıfat-ı subutiye olan hayat, ilim, kudret, irade, sem’, basar, ve kelam sıfatlarının celalli ve cemalli tecellileri ile tanıttırır, bildirir…
            
   Evet, nasıl ki, kelam sıfatı, vahiyler ve ilhamlarla Zat-ı Akdesi tanıttırır. Öyle de, kudret sıfatı dahi, mücessem kelimeleri hükmünde olan san’atlı eserleriyle o Zat-ı Akdesi bildirir ve kâinatı baştanbaşa bir Furkan-i cismani mahiyetinde gösterip bir kadir-i Zülcelali tavsif ve ta’rif eder.
           
   Ve ilim sıfatı dahi hikmetli, intizamlı, mizanlı, olan bütün masnuat miktarınca ve ilimle idare ve tedbir ve temyiz edilen bütün mahlûkat adedince, mevsufları olan bir tek Zat-ı Akdesi bildirir.
            
   Ve hayat sıfatı ise aynaları olan bütün zihayatları şahit göstererek zat-ı kayyumu bildirir. Bu kıyasla, görmek ve işitmek, ihtiyar etmek ve konuşmak sıfatları dahi, her biri birer kâinat kadar Zat-ı Akdesi bildirir, tanıttırır.[10]
            
   Allah’ın  (c.c.) bazı sıfatları bu sıfatların özellikleri ve tezahürlerinden bahseden paragrafları da bu şekilde alıntılamış olduk.



[1] Bediüüzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı, İ.İ’caz, Nesil Yay. İst.1966, II. C. sf. 1219
[2] Bediüüzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı, M. Nuriye, Nesil Yay. İst.1966, II. C. sf. 1333
[3] Bediüüzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Nesil Yay. İst.1966, I. C. sf. 311
[4] Bediüüzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı, İ.İ’caz, Nesil Yay. İst.1966, II. C. sf. 1161
[5] Bediüüzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı, İ.İ’caz, Nesil Yay. İst.1966, II. C. sf. 1182
[6] Bediüüzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Nesil Yay. İst.1966, I. C. sf. 239
[7] Bediüüzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı, Şualar, Nesil Yay. İst.1966, I. C. sf. 881
[8] Bediüüzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı, M. Nuriye, Nesil Yay. İst.1966, II. C. sf. 1301
[9] Bediüüzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Nesil Yay. İst.1966, I. C. sf. 281
[10] Bediüüzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı, Şualar, Nesil Yay. İst.1966, I. C. sf. 917

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder