BEDİÜZZAMAN’IN (r.aleyh)
ONTOLOJİSİNİN KAVRAMLARI
MÜLK /MELEKÛT KAVRAMLARI
Mülk ve melekût kavramları bir yandan
varlığın sınırlarını ifade ederken bir yandan da Allah’ın (c.c.) kudretinin ve
ilminin âleme, eşyaya taalukunu açıklamada önemli yer tutar.
“ Zira âyinenin iki vechi gibi, herşeyin
bir "mülk" ciheti var ki, âyinenin mülevven yüzüne benzer. Muhtelif
renklere ve hâlâta medar olabilir. Biri "melekût"tur ki, âyinenin
parlak yüzüne benzer. Mülk ve zahir vechinde, kudret-i Samedaniyenin izzetine
ve kemaline münafî hâlât vardır. Esbab, o hâlâta hem merci, hem medar olmak
için vaz'edilmişler. Fakat melekûtiyet ve hakikat canibinde, herşey şeffaftır,
güzeldir. Kudretin bizzât mübaşeretine münasibdir, izzetine münafî değildir.
Onun için esbab sırf zahirîdir, melekûtiyette ve hakikatte tesir-i hakikîleri
yoktur.”[1]
“Ve bütün eşyanın melekûtiyetleri santral
gibi Hakîm, Kadîr, Mürîd, Alîm bir Vâcib-ül Vücud'un yed-i kudretindedir.”[2]
“Fesübhanallah! Mülk ve melekût arasındaki
hicab ne kadar incedir, aralarındaki mesafe ne kadar büyüktür. “[3]
“Hem hayat, o kadar nezih ve
temizdir ki; iki vechi, yani mülk ve melekûtiyet vecihleri temizdir, pâktır,
şeffaftır. Dest-i kudret, esbabın perdesini vaz'etmeyerek, doğrudan doğruya
mübaşeret ediyor. Fakat, sair şeylerdeki umûr-u hasiseye ve kudretin izzetine
uygun gelmeyen nâpâk keyfiyat-ı zahiriyeye menşe' olmak için esbab-ı zahiriyeyi
perde etmiştir.”[4]
“İkinci Mes'ele ki; kudret, melekûtiyet-i
eşyaya taalluk eder. Evet, kâinatın âyine gibi iki yüzü var. Biri, mülk ciheti
ki; âyinenin renkli yüzüne benzer. Diğeri, melekûtiyet ciheti ki; âyinenin
parlak yüzüne benzer. Mülk ciheti ise, zıdların cevelangâhıdır. Güzel çirkin, hayır
şer, küçük büyük ağır kolay gibi emirlerin mahall-i vürûdudur. İşte şunun
içindir ki: Sâni'-i Zülcelal esbab-ı zahiriyeyi, tasarrufat-ı kudretine perde
etmiştir. Tâ dest-i kudret, zahir akla göre hasis ve nâ-lâyık emirlerle bizzât
mübaşereti görünmesin. Çünki azamet ve izzet, öyle ister. Fakat o vesait ve
esbaba hakikî tesir vermemiştir. Çünki vahdet-i ehadiyet öyle ister.
Melekûtiyet ciheti ise, her şeyde parlaktır, temizdir. Teşahhusatın renkleri,
müzahrefatları, ona karışmaz. O cihet, vasıtasız kendi Hâlıkına müteveccihtir.
Onda terettüb-ü esbab, teselsül-ü ilel yoktur. Ona illiyet, ma'luliyet giremez.
Eğribüğrüsü yoktur. Maniler müdahale edemezler. Zerre, şemse kardeş olur.”[5]
“İ'lem Eyyühel-Aziz! Her şeyin içine
melekût, dışına da mülk denir. Bu itibarla insan ile kalb, birbirine hem zarf,
hem mazruf olur. Çünki insan mülk cihetiyle kalbe zarf olur. Melekût cihetiyle
de mazruf olur.
Bu kaide arş ile kevn hakkında da tatbik
edilir. Şöyle ki: Arş; Zahir, Bâtın, Evvel, Âhir isimlerinin halita ve
karışığıdır. Bu halitada dâhil olan İsm-i Zahir itibariyle arş, mülk; kevn,
melekût olur. İsm-i Bâtın itibariyle arş, melekût; kevn, mülk olur. Demek arşa
ism-i Zahir nazarıyla bakılırsa; kendisi zarf, kevn de mazruf olur. İsm-i Bâtın
gözüyle bakılırsa; kendisi mazruf, kevn zarf olur.” [6]
[1] Bediüzzaman Said Nursi,
Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Nesil Yay. İstanbul 1966, I. C. sf. 121
[2] Bediüzzaman Said Nursi,
Risale-i Nur Külliyatı, M.Nuriye, Nesil Yay. İstanbul 1966, I. C. sf. 1323
[3] Bediüzzaman Said Nursi,
Risale-i Nur Külliyatı, M.Nuriye, Nesil Yay. İstanbul 1966, I. C. sf. 1347
[4] Bediüzzaman Said Nursi,
Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Nesil Yay. İstanbul 1966, I. C. sf. 226
[5] Bediüzzaman Said Nursi,
Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Nesil Yay. İstanbul 1966, I. C. sf. 236
[6] Bediüzzaman Said Nursi,
Risale-i Nur Külliyatı, M.Nuriye, Nesil Yay. İstanbul 1966, I. C. sf. 1320