BEDİÜZZAMAN ONTOLOJİSİ
ALLAH
ESMA-İ İLAHİYYE
Sıfat
dairesinden sonra esma dairesi gelir. Esma sıfattan neşet eder. Esmanın mebdei,
madeni sıfatlardır.
“
İsim, Cenab-ı Hakkın zati isimleri olduğu gibi, fiili isimleri de vardır. Bu
fiili isimlerin Gaffar ve Rezzak, Muhyi ve Mumit, gibi pek çok nevileri vardır.
S- Bu
fiili isimlerin kesretle tenevvüü neden meydana geliyor?
C-
Kudret-i Ezeliyenin, kâinattaki mevcudatın nevilerine, fertlerine olan nispet
ve taallukundan husule gelir.”[1]
“ Bütün âlemlerin Rabbi ve Müdebbiri ve
Halikı olan Zat-ı Zülcelalin, ahkâmları ayrı ayrı pek çok namları ve unvanları
ve Esma-ı Hüsnası vardır.”[2]
Bediüzzaman
( R.aleyh) Allah’ın (c.c.) isimlerinin hükümleri, namları, unvanları farklı sayısız ismi olduğunu
belirtir. İsimlerin farklılığının, evrendeki varlıkların farklılıklarından
kaynaklandığını belirtir. Allah (c.c.) varlıklar üzerindeki tasarruflarını
isimleri aracılığı ile tahakkuk ettirir. Varlıkların farklılığı, farklı
isimleri gerektirir.
“Nasıl
ki bir sulatanın kendi hükümetinin dairelerinde ayrı ayrı unvanları ve
riayetinin tabakalarında başka başka nam ve vasıfları ve saltanatının
mertebelerinde çeşit çeşit isim ve alametleri vardır. Mesela, adliye dairesinde
hâkim-i adil ve mülkiyede sultan ve askeriyede kumandan-ı azam ve ilmiyede
halife – daha buna kıyasen sair isim ve unvanlarını bilsen anlarsın ki, bir tek
padişah, saltanatının dairelerinde ve taka-i hükümet mertebelerinde ve tabaka-i
hükümet mertebelerinde bin isim ve unvana sahip olabilir.
Kâinatın her bir âleminde, her bir taifesinde
Esma-i Hüsna’dan bir ismin unvanı tecelli eder. O isim o dairede hâkimdir;
başka isimler orada ona tabidirler, belki onun zımnında bulunurlar.”[3]
Kâinat,
âlemlerden oluşur. Her âlemde ayrı bir ismin unvanı tecelli eder. Âlemler
sayısınca isim bulunur.
“
Madem perdelerin birbirine temaşa eder pencereleri var. Ve isimler birbiri
içinde görünüyor. Ve şuunat birbirine bakar. Ve temessülat birbiri içine girer.
Ve ünvanlar birbirini ihsas eder. Ve zuhurat birbirine benzer. Ve tasarrufat
birbirine yardım edip itmam eder.”[4]
“ i’lem eyyühel-aziz! Cenab-ı
Hakkın ef’ali birbirine münasip, asarı birbirine müşabih, esması birbirine ayna
ve ma’kes, sıfatı birbirine mütedahil,şuunat-ı memzuc…”[5]
“
İ’lem eyyühel-aziz! Esma-ı Hüsnanın her birisi ötekileri icmalen tazammun eder:
ziyanın elvan-ı sebayı tazammun ettiği gibi. Ve keza, her birisi ötekilere
delil olduğu gibi, onların her birisine de netice olur. Demek, Esma-ı Hüsna,
mirat ve ayna gibi birbirini gösteriyor.”[6]
“ Hayat
sıfatı bütün sıfatların esası ve menbaı ve İsm-i Azamın masdarı ve medarı
olmuştur.”[7]
Daha evvelde belirtildiği
gibi, Allah’ın (c.c.) şuunatı, sıfatları, isimleri birbiri içine geçmiş ve
zatında erimiştir. Allah (c.c.) bütün isimleri zatında toplar.
“ Kur’an, İsm-i Azamdan ve her ismin azamlık
mertebesinden gelmiş.”[8]
“ …İsm-i Azamın tecellisine ve her
isimde bulunan ism-i Azamlık mertebesinin tecellisine mazhar…”[9]
“ …o
kelamullah ism-i Azamdan, Arş-ı Azamdan Rububiyetin tecelli-i Azamından nüzul edip
…”[10]
“
Çünkü hakikat-ı haşr ve kıyamet ism-i Azamın ve bazı esmanın derece-i azamının
mazharıdır.”[11]
“
İsm-i Azamı taşıyan altı isim.”[12] Kuddüs, Adl, Hakem, Ferd, Hayy, Kayyum.
Bediüzzaman
(R.aleyh) isimleri mertebeleri yönünden farklı mertebelerde değerlendirir.
Allah’ın (c.c.) isimlerinden birinin, İsm-i Azam olduğunu belirtir. Bazı
yerlerde İsm-i Azamın kişilere göre değiştiğini belirtir. İsm-i Azamı, sadece
Allah ( c.c.) bilir.
Ayrıca
her ismin kendi içinde azam mertebesi bulunur. Her ismin azam metresinden en
aşağı mertebesine kadar yetmiş bin mertebe bulunur. Barla Lahikasında bir
öğrencisinin sorusuna verdiği cevapta konu ile ilgili bir cümleyi aktarıyoruz:”
Fakat her isminde azami bir mertebesi var ki, o mertebe ism-i azam yerine
geçiyor.”
“ Onun
huzur-u kibriyasına perdesiz girmek istenilse, zülmani ve nurani, yani maddi ve
ekvani ve esmai ve fıfati yetmiş binler hicaptan geçmek, her ismin binler
husisi ve külli derecat-ı tecellisinden çıkmak, gayet yüksek tabakat-ı
sıfatında mürur edip ta ism-i Azamına mazhar olan arş-ı azmına uruç etmek, eğer
cezb ve lütuf olmazsa binler sene çalışmak lazım gelir. Mesela, sen ona Halık
ismiyle yanaşmak istersen, senin Halikın hususiyetiyle, sonra bütün insanların
Halıkı cihetiyle, sonra bütün zihayatların Halıkı ünvanıyla, sonra bütün
mevcudatın Halıkı ismiyle münesabattarlık lazım gelir.”[13]
Allah’ın
(c.c.) İsim ve sıfatlarının evrendeki tasarrufları sonucu evrendeki varlıkların
mertebeleri meydana çıkar.
“
her vakit tecelliyatı tazelenmekte olan şuunat-ı esma-ı ilahiyenin manilerini
ifade için…”[14]
Şuunat-ı ilahiye, şuunat-ı rububiyyet tabirleri de kullanılmaktadır.
Yukarıdaki
paragrafta ve aşağıda gelecek paragraflarda, Allah’ın (c.c.) zatı için
bahsedilen şuunatın, isimler içinde kullanıldığını görüyoruz. Her ismin kendine
layık şuunatı bulunduğu belirtilmektedir.
“Binbir
esmai-i ilahiyenin her birinde pek çok tabakat-ı hüsün ve cemal ve fazl ve
kemal bulunduğu gibi, pek çok meratib-i muhabbet ve iftihar ve izzet ve Kibriya
vardır.”[15]
“
Cemil-i Zülcelalin nihayet derecede güzel olan Esma-ı Hüsnasının güzellikleri
dahi ayrı ayrı olduğundan mevcudatta bulunan hüsünler ayrı ayrı düşmüş.
Eğer
Cemil-i Zülcelalin esmasındaki hüsünlerin mevcudat aynalarında bir cilvesini
müşahede etmek istersen, zeminin yüzünü bir küçük bahçe gibi temaşa edecek bir
geniş, hayali gözle bak. Ve hem bil ki, rahmaniyet, rahimiyet, hâkimiyet,
adiliyet gibi tabirler, Cenab-ı hakkın hem isim, hem fiil, hem sıfat, hem
şe’nlerine işret ederler.”[16]
Yukarıdaki
bir paragrafta değinildiği gibi, isimler bir başka açıdan zati ve fiili isimler
olarak ikiye ayrılır.
“
Cenab-ı Hakkın zati isimleri olduğu gibi fiili isimleri de vardır. Bu fiili
isimlerin Gaffar ve Rezzak, Muhyi ve Mümit gibi pek çok nevileri vardır.”[17]
Emirdağ
Lahikasında yukarıdaki paragrafın şerhi niteliğinde şu açıklama yapılır:”
Biliniz ki, Zat-ı Vacib-ül Vücudun binbir hüsnasından bir kısmına esma-ı Zatiye
denilir ki, her cihetle Zat-ı akdesi gösterir. Onun adı ve unvanıdır. Allah,
Ahad, Samed,Vacib- ül Vücud gibi çok esma var. Bir kısmına da Esma-ı fiiliye
tabir edilir ki, çok nevileri var. Gaffar, Rezzak, Muhyi, Mumit, Muim, Muhsin.”
Aşağıdaki paragraflarda ise İsimlerin
varlığa etkileri bahsedilmektedir. İnşallah bu konu ilerde daha ayrıntılı
incelenecek.
“
…o masnuatın umumunda görünen muhtelif kemalat ve ayrı ayrı cemaller ve çeşit
çeşit güzellikler, Sani-i Zülcelalde olan fiillerin, isimlerin ve sıfatların ve
şe’nlerin ve Zatının kendilerine mahsus, münasip ve layık vacibiyetine ve
kudsiyetine muvafık olarak hadsiz kemalatlarına ve nihayetsiz cemallerine ve
ayrı ayrı ve umum kâinatın fevkinde güzelliklerine gayet sarih şehadet ve gayet
kati delalet ederler.”[18]
“
Nasıl ki ceset ruha dayanır, ayakta durur, hayatlanır; ve lafız manaya bakar,
ona göre nurlanır; ve suret haikaka istinad eder, ondan kıymet alır. Aynen öyle
de, bu maddi ve cismani olan alem-i şehadet dahi bir cesettir, bir lafızdır,
bir surettir; alem-i gaybın perdesi arkasındaki esma-ı ilahiyeye dayanır,
hayatlanır, istinad eder, canlanır, ona bakar güzelleşir. Bütün maddi
güzellikler kendi hakikatlerinin ve manalarının manevi güzelliklerinden ileri
geliyor. Ve hakikatleri ise esma-ı ilahiyeden feyz alırlar ve onların bir nevi
gölgeleridir.”[19]
[1] Bediüüzaman Said Nursi,
Risale-i Nur Külliyatı, İ.İ’caz, Nesil Yay. İst.1966, C II. sf.1160
[2] Bediüüzaman Said Nursi,
Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Nesil Yay. İst.1966, C I. sf.71.
[3] Bediüüzaman Said Nursi,
Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Nesil Yay. İst.1966, C I. sf.143.
[4] Bediüüzaman Said Nursi,
Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Nesil Yay. İst.1966, C I. sf.143.
[5] Bediüüzaman Said Nursi,
Risale-i Nur Külliyatı, M. Nuriye, Nesil Yay. İst.1966, C II. sf. 1333
[6] Bediüüzaman Said Nursi,
Risale-i Nur Külliyatı, M. Nuriye, Nesil Yay. İst.1966, C II. sf. 1331.
[7] ediüüzaman Said Nursi,
Risale-i Nur Külliyatı, Şualar, Nesil Yay. İst.1966, C I. sf.917
[8] Bediüüzaman Said Nursi,
Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Nesil Yay. İst.1966, C I. sf.51
[9] Bediüüzaman Said Nursi,
Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Nesil Yay. İst.1966, C I. sf.39
[10] Bediüüzaman Said Nursi,
Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Nesil Yay. İst.1966, C I. sf.130
[11] Bediüüzaman Said Nursi,
Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Nesil Yay. İst.1966, C I. sf.146
[12] Bediüüzaman Said Nursi,
Risale-i Nur Külliyatı, Lem’alar, Nesil Yay. İst.1966, C I. sf.797
[13] Bediüüzaman Said Nursi,
Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Nesil Yay. İst.1966, C I. sf.75
[14] Bediüüzaman Said Nursi,
Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Nesil Yay. İst.1966, C I. sf.249
[15] Bediüüzaman Said Nursi,
Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Nesil Yay. İst.1966, C I. sf.285
[16] Bediüüzaman Said Nursi,
Risale-i Nur Külliyatı, Şualar, Nesil Yay. İst.1966, C I. sf.881
[17] Bediüüzaman Said Nursi,
Risale-i Nur Külliyatı, İ.İ’caz, Nesil Yay. İst.1966, C II. sf.1160
[18] Bediüüzaman Said Nursi,
Risale-i Nur Külliyatı, Şualar, Nesil Yay. İst.1966, C I. sf.880
[19] Bediüüzaman Said Nursi,
Risale-i Nur Külliyatı, Şualar, Nesil Yay. İst.1966, C I. sf.881